Ülkemiz, özellikle son dönemlerde, coğrafi konumu ve kıtalar arasında oluşturduğu köprü görevi açısından, bayilik ve franchise vermek isteyen uluslararası markaların öncelikli tercihini oluşturmakta. Uluslararası markaların yanı sıra pek çok Türk markası da artık yeni bir girişim ve marka değerini arttırma yöntemi olarak “bayilik ve franchising”i tercih ediyor. Her ne kadar artan ve hızlı tüketim ihtiyaçları bu tarz girişimleri besliyor olsa da bu durum aynı zamanda arka planda hareketli bir ticari ve hukuksa hayatın da yeşermesini sağlıyor.

Bayilik sistemi aslında pek çok yerli şirketin uzun yıllardır sıklıkla kullandığı bir yöntem olmakla birlikte özellikle AVM çeşitliliği sayesinde daha özerk ve kendine has kuralları olan franchising sistemi de hukuk sistemimizdeki atipik yerini çoktan almış durumda.

Bayilik ve franchising konusunda ulusal ve uluslararası kongre ve fuarlar dahi düzenlenirken aslında pek çok işletmenin bu konularda pek de bilgi sahibi olmadığı ve kendilerini sadece bayilik ve franchise verecek olan firmaların koşullarına teslim ettikleri de gözlemlediğimiz durumlardan.

Oysa ki, özellikle bayilik sistemi ülkemizde birebir Rekabet Kurumu’nun dahi odağında iken, bu konularda bilgi sahibi olmaksızın ciddi sözleşmelere imza atmak her ne kadar ilk başta çok cazip gözükse de yaşanan zorluklar ilerleyen dönemlerde bayilik ve franchise alan işletmeleri beklenmeyen hukuksal sorunlarla baş başa bırakmaktadır.

Franchising sözleşmesi, kanunla açıkça tanımlanmamış, kendine özgü (sui generis) bir sözleşmedir. İçinde pek çok farklı sözleşmenin kurallarını barındıran bu sözleşme türü, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olup meydana gelebilmesi için her iki tarafın, sözleşmenin esaslı noktaları üzerinde karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarına ihtiyaç vardır. Dolayısıyla öncelikle bilinmesi gerekli en önemli husus Franchising sözleşmesinin tek tarafın tahakkümünde olmadığı gerçeğidir. Dengeli ve adil bir Franchising sözleşmesi, sistemini, markasını ve varlığını en uzun süre koruyan ilişkinin temelini atacaktır.

Franchising, sürekli borç ilişkisi içeren bir sözleşmedir. Yani tarafların borçları tek veya ani bir edimle değil, sözleşme süresince tekrarlanan birçok edimle ifa edilmektedir. Aynı zamanda Franchising sözleşmesi bir çerçeve sözleşme niteliğindedir. Taraflar arasında ilişkinin sürdürülmesine yönelik birçok alt/tamamlayıcı sözleşme akdedilir. Yani esasında tek bir Franchising sözleşmesi beraberinde yeni pek çok sözleşmeyi de getirmektedir. Bu nedenle de tüm alt nitelikteki sözleşmeler konusunda da konuyu ciddiyetle ele almayı gerektirmektedir. Birbirine bağlı bu sözleşmeler zincirindeki en ufak bir ihlal, Franchising sözleşmesi’nin de sona ermesine sebep olabilmektedir.

Her ne kadar bu sözleşme ile franchise alana sunulmuş bir iş modeli ve organizasyonu olsa da, tek taraflı ve franchise vereni odak alan sözleşmeler, ilişkinin uzun vadede dengesini bozmakta ve rekabet yasakları ile bu durum daha da büyük çıkmaza girmektedir.

Franchising sözleşmesi ile netleştirilmesi gereken en önemli konuların başında faaliyette bulunulacak bölge (Franchise Territory) nin belirlenmesi gelmektedir. Bu yönde ayırt edici bölgelerin sağlıklı şekilde tespiti ileride birden fazla franchise alanın içinde yer alacağı uyuşmazlıklar açısından çözümleyici olacaktır. Aksi halde bölgelerin birbiri içine geçtiği ve yetki karmaşasının yaşandığı sorunlu bir sistemle karşı karşıya kalınacaktır.

Yine sistem içinde eşitliğe aykırı uygulamalardan kaçınılması ve tüm hakların açık ve net olarak belirlenmesi, franchise alanlar arası sorunların ortadan kalkması ve franchise veren yönünden de karşısında kendisine karşı birleşmiş franchise alanların oluşmaması için önemlidir.

Franchise veren açısından markasının değeri belki de herşeyden önce gelmekte ve aslında franchising sistemi ile markasını başkaları ile paylaştığı için en çok bu konuda sistemi korumaya çalışmaktadır. Bu haklı tutum karşısında franchise alanların da işbirliği içinde olması ve marka değerinin toplu korunması yöntemi tercih edilmesi gereken bir metottur. Aksi halde hem marka ihlallerinin oluşması hem de bu ihlallerden doğrudan ve dolaylı olarak bizzat franchise alanların da olumsuz yönde etkilenmesi kaçınılmazdır.

Tüm hukuksal ilişkilerde olduğu gibi bayilik ve franchising sistemlerinde de öncelikle sağlıklı bir şekilde risk analizi yapılması, sözleşmeler zincirinin düzgün oluşturulması, taraflar arasındaki dengenin ve hakların doğru şekilde korunması, sistemin temelinin sağlam atılması anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, her ilişkinin bir sonu olduğu düşünülerek, yine en sorunsuz sona erme ve uyuşmazlık çözüm metotlarının sözleşme metinlerine eklenmesi de tarafların daha az yıpratıcı ve kısa sürelerde başarılı bir şekilde sistemden çıkmalarını  sağlamaktadır. Sistemlerin başlangıç ve bitiş noktalarının tüm paydaşlar açısından sağlıklı işleyeceği zeminlerin yaratılması temennisiyle…

Av. Gonca Tekeli