Girişimcilik en basit şekilde kar amacı ile riski üstüne alan ve iş kuran kişinin yaptığı atılım olarak tanımlanmıştır. Bu tanımın merkezinde “kar amacı” elde etme vardır. Dolayısıyla odağına kar elde etmeyi alan bir yapılanma ile sosyal kelimesinin yan yana gelmesinden tamamen zıt iki kavramın çarpışması sorununun ortaya çıkacağını düşünürken, yaşadığımız yüzyılda bu çarpışmadan muazzam bir itici güç ile yepyeni bir oluşum ortaya çıkmıştır “sosyal girişim”.

Hepimize yeni olan bu yapılanma kendi içinde barındırdığı dinamikleri ile heyecan uyandırmakta, sürdürülebilir toplumsal bir değişim ve fayda odağında elde ettiği karı yine sosyal amaçlara yönlendirmekte ve böylece ticari faaliyetlerini amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak kullanmaktadır. Yani hem girişimci yapıyı hem de sosyal hedefleri aynı anda kullanabilmenin mümkün olduğunu bizlere kanıtlamaktadır.

Ülkemizde yakın geçmişte sesini duyurmaya başlayan sosyal girişimler artık yaşantımızın önemli birer parçası haline gelmekteler. Kendi dernek, birlik, işbirliği ağlarını kuran sosyal girişimciler, artık akademik olarak da yakın mercek altında incelemelere konu olmakta, üniversitelerde dersleri okutulmakta, kitlelere ulaşarak insanları iyilik peşinde koşturmakta! Yani hepimiz onların adından sıklıkla bahseder olduk.

Oysa, adı çoktan var olmasına rağmen, mevzuatımızda “sosyal girişim”in tanımı yapılmadığı gibi bu yönde herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu nedenle uygulamaya sosyal girişimlerin varlığı çeşitli şekillerde yansımaktadır. Şahıs şirketi, ticaret şirketi, vakıf, dernek, vakıf/dernek iktisadi işletmesi ve kooperatif yapılarında kurulan çok sayıdaki sosyal girişim örneği mevcut.

British Council tarafından Ekim 2018 ve Mayıs 2019 tarihleri arasında yürütülmüş çalışmalar çerçevesinde yayınlanan Türkiye’de Sosyal Girişimlerin Durumu’na dair 2019 raporu uyarınca [1] yasal boşluğa dikkat çekilerek sosyal girişimleri tanımlayan bir yasal statünün ve alana ilişkin yeterli verinin olmamasından dolayı Türkiye’deki sosyal girişimlerin sayısını hesaplamanın zorluğuna değinilmiştir. Yapılan deneysel ve kısıtlı yöntem uyarınca Türkiye’de, işlevsel sosyal girişim tanımına uyan yaklaşık 9 bin kuruluş olduğu sonucuna varılmıştır.

Her ne kadar mevcut yapıda sosyal girişimlerin kurulup işletilmesini engelleyen bir düzenleme bulunmasa da, tanımlanmış bir sistemin olmaması ve pek çok sosyal girişimin sivil toplum kuruluşu ya da sermaye şirketi şeklinde yapılanmaması sebebiyle, sosyal girişimlerin, özerk bir biçimde kendilerine uygulamada yer açmaya çalıştıkları görülmektedir. Bu durum da esasında pek çok sosyal girişimin en önemli sıkıntılarının başında gelmektedir.

Türkiye’deki sosyal girişimlerin statüsüne ve karşılaştıkları sorunlara ilişkin ilk araştırmalardan biri, 2010 yılında British Council liderliği ve sponsorluğunda TÜSEV tarafından yapılmıştır. Her ne kadar Ersen vd. (2010, s.3) sosyal girişim kavramını ‘sosyal sorunların çözümünde ticari yaklaşımları kullanan ve uzun vadeli sistemsel değişim yaratmayı amaçlayan girişimler’ olarak tanımlamış olsalar da, sosyal girişimlerin net bir tanımına ilişkin belirsizliğin devam ettiğini belirtmiş ve Türkiye’de sosyal girişimleri ve sosyal girişimciliği destekleyecek mevzuat eksikliğine dikkat çekmişlerdir. Net bir hukuki çerçeve eksikliği, diğer rapor ve çalışmalarda da dile getirilmiştir (KOSGEB, 2014; König, 2014).[2]

Halihazırda yaklaşık olarak 9bin kuruluş sosyal girişim olarak farklı farklı yapılarda tek başlarına varlıklarını sürdürmeye çalışıyor, bunu da kar elde etme amacıyla değil, sosyal hedeflerle ve elde ettikleri karı da bu hedefler doğrutusunda sarf ederek yaşamsal savaşlar veriyor. Bu, henüz yasal tanımı dahi yapılmamış kuruluşlar için epeyce zor olsa gerek!

Oysa, bu sıkıntılar nedeniyle, gittikçe güçlenen önemli birer aktör olan sosyal girişimler, başta dezavantajlı gruplar ve bölgeler için istihdam yaratma konusunda azimli olsa da, bizzat kendilerinin avantajlı olarak yararlanabileceği yasal teşvik ve desteklerin mevcut olmaması yüzünden sürdürülebilir amaçlarını kaybederek kendileri dezavantajlı konuma gelmektedirler.

Sosyal girişimlerin hedeflerine ulaşabilmesi ve sorunların çözümü için yeni yaklaşımlar geliştirilip, mevcut yasal düzenlemelere sosyal girişime dair eklemelerin dahil edilmesi oluşan bu yepyeni ekosistemin devamı için son derece önemli olacaktır. Hukuk her zaman tavandan tabana yayılan kurallar bütünü getirmez. Kendiliğinden oluşan yapılar da hukuk sistemlerini değiştirecek gücü üretebilirler. Önemli olan, iyileşmenin ortaya çıkmasına ve devam etmesine imkan yaratacak hukuk sistemleri oluşturmaktır. Sosyal girişimler de en az diğer tüm hukuksal yapılanmalar kadar mevzuat içinde belli birtakım haklara sahip olmalıdırlar. Her iyiliğin içinde beslenebileceği sosyal yapılara kavuşmamız ümidiyle…

Av. Gonca Tekeli

 

[1] British Council, Türkiye, 2019. ‘Türkiye’de Sosyal Girişimlerin Durumu’ https://www.britishcouncil.org.tr/programmes/education/social-enterprise-research.

[2] British Council, Türkiye, 2019. ‘Türkiye’de Sosyal Girişimlerin Durumu’ syf.36