Av. Arb. Bahar Nalan Danış

Son 2 yıldır küresel salgın nedeniyle sinema salonlarından uzak kalmış olsak da, dünya genelinde özellikle kapanma dönemlerinde ve sokağa çıkma kısıtlaması uygulanan saatlerde gerek “stream” denilen Netflix, Amazon gibi mecralardan gerekse de internet siteleri üzerinden sinema ve dizi film izlenme rekorları kırılmış durumda. Bu vesileyle, kimilerimiz için keyifli vakit geçirmek için bir vazgeçilmezken, kimilerimizi “Sinefil” yapacak bir tutkuya dönüşen filmlerin tarihsel hukuki gelişimine ve altyapısına değinmek istedik.

 

“Copyright” – Telif Hakları

 

Matbaanın bulunması üzerine ilk olarak “bir edebiyat eserinin çoğaltılması” kavramını karşılamak üzere Batı dünyasında ortaya çıkan “Copyright” kavramı, zaman içinde tüm fikri eserlere ilişkin hakları kapsayan bir anlama kavuşmuştur. Ülkemizde bu kavramın karşılığı olarak, “eser yazma” anlamına gelen “Telif Hakkı” kullanılmakta olup, bu ifadenin zaman içinde kapsamı genişlemiş ve tüm Fikri Hakları içine alan bir anlam kazanmıştır.

 

Dünyada Telif Hakları, 1709’dan beri kısıtlı bir anlamda olsa da korunmakta iken, bu hakların uluslararası alanda korunması amacıyla ilk olarak 1886 tarihinde Edebiyat ve Sanat Eserlerinin Korunmasına İlişkin Bern Sözleşmesi (“Bern Sözleşmesi”) imzalanmıştır. Sinema Filminin bir eser olarak Bern Sözleşmesi kapsamına alınması ise, 1908 tarihinde mümkün olmuştur.

Sözleşmenin yürütülmesi için Fikri Mülkiyetin Korunmasına İlişkin Birleşmiş Uluslararası Büro (BIRPI) kurulmuştur. BIRPI, 1973 yılında tüm dünyada fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunmasını sağlamak için kurulan Dünya Fikir Mülkiyet Örgütü (WIPO) ile yeni bir isim ve yapıya kavuşmuştur.

Ülkemizde ise Osmanlı’ya matbaanın geç intikali nedeniyle Telif Haklarının gelişmesinin yaklaşık 300 yıl geciktirdiği görülmektedir. Gerçek anlamdaki ilk Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunu’dur. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) 1952 yılında yürürlüğe girmiş olup, 1983’ten 2020 yılına uzanan çeşitli kanun değişiklikleri ile halen yürürlüktedir.

Sinema eserlerini daha detaylı düzenlemek üzere son olarak 2019’da değişikliğe uğrayan, 2004 yılında 5224 Sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir.

Eser Olarak Korunan Film Türleri

5224 sayılı Kanun 3/b maddesinde “Sinema Filmi”ni; “Sinema sanatına özgü dil ve yöntemler ile meydana getirilen belgesel, kurgu, animasyon ve benzeri türlerde; konulu veya konusuz, uzun veya kısa metrajlı, tespit edildiği materyale bakılmaksızın elektronik, mekanik veya benzeri araçlarla gösterilebilen, sesli veya sessiz, birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisinden ibaret filmler” olarak tanımlamıştır.

Devam eden maddelerinde dizi, belgesel ve animasyon filmler için de düzenlemeler yer almış olup çeşitlilik sağlanmıştır. Reklam filmleri için açık bir yasal düzenleme bulunmamakla beraber, Yargıtay’ımızın yerleşmiş içtihatları ile bunların da sinema eseri olarak kabul edilmesi gerektiği sabit olmuştur.

Bir Filmin Sahibi Kimdir?

 

Bilindiği üzere sinema, dizi veya reklam olsun, bir filmin meydana getirilmesinde metin yazarı, yönetmen, editör, ışıkçılar, sesçiler, makyözler, kostümcüler, oyuncular, figüranlar vs. bir çok tarafın emeği vardır. FSEK madde 8/3’de sinema eser sahipleri şöyle belirlenmiştir; “Sinema eserlerinde; yönetmen, özgün müzik bestecisi, senaryo yazarı ve diyalog yazarı, eserin birlikte sahibidirler. Canlandırma tekniğiyle yapılmış sinema eserlerinde, animatör de eserin birlikte sahipleri arasındadır.” Görüldüğü üzere, sinema eseri bir çok hak sahibinin birlikte yer aldığı özel bir eser türü.

 

Uygulamada ise genellikle, filmin finansmanını dolayısıyla meydana gelmesini sağlayan yapımcı firmalar hak sahiplerinden filme ilişkin hakları devralmaktadır. FSEK uyarınca fikri haklara dair bu tür sözleşme ve işlemlerin yazılı yapılması; yazar, oyuncu, icracı sanatçılar gibi bağlantılı hak sahipleri vs. haklarının neler olduğu, bu haklardan hangilerinin yapımcıya devredildiğinin ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.

 

Bu nedenle, film üzerindeki hakların korunabilmesi ve kullanabilmesi için en önemli şart, eser sahipleri, oyuncular, ile devir veya lisans sözleşmeleri imzalanmasıdır. Bu sözleşmelerin FSEK uyarınca mutlaka yazılı olarak yapılması ve konuları olan hakların ayrı ayrı belirtilmesi gerekir. Aksi halde, bir filmin meydana gelmesinde emek veren taraflar, geri dönülemeyecek hak kayıpları ile karşılaşabilmektedir.