Tüm Dünya’nın tek bir yürek halinde savaşmakta olduğu, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi hali olarak ilan edilen Covid-19 salgını, herkes için geri dönülemez yaralar açmaya devam ederken insanlığı da büyük bir sınavın parçası olmaya zorunlu kıldı. Tüm sektörler bu sınavdan kendince zorluklar çekerek, başarılı ya da hüsranla çıkmak zorunda. 2020’nin Mart ayından itibaren ülkemizi de hızla etkisi altına alan ve tüm hayatı en küçük noktasına kadar etkileyen Covid-19, en çok da işverenler ve çalışanlar için büyük karmaşalar yaratmaya devam ediyor.

Pek çok açıdan işverenlerin korkulu rüyası olan bu hastalık, beraberinde de çeşitli hukuksal izdüşümleri getirdi. İlk etapta işyerlerinin zorunlu olarak kapatılması ve çalışanların özlük haklarının etkilenmesi ön planda iken, akabinde çalışmaya devam edecek işyerleri açısından çalışan sağlığının ve işyerinin güvenliğinin korunması, alınacak tedbirler, çalışmak istemeyen personel ile yaşanan işyerinin sevk ve idaresi sorunları, hastalığının tanı ve tedavisi için paylaşılan çalışan bilgilerinin özel nitelikte kişisel veri olmasının getirdiği sıkıntıların baş göstermesi gibi pek çok farklı hukuksal konunun ortaya çıkması söz konusu oldu. Hukuksal ve daha pek çok sorunla bir anda yüzleşmek zorunda kalan işyerleri belki de tüm çalışma hayatları boyunca yaşanabilecek en önemli krizi sağlıklı bir şekilde yürütmeye gayret göstererek hayatta kalmaya çalışıyor.

Ancak en büyük yansıma kuşkusuz iş sağlığı ve güvenliği yönünden yaşanmakta. Çalışanların fiziksel ve psikolojik yönden sağlıklı olmasını sağlamak, sürdürmek ve çalışma koşullarından kaynaklanabilecek sağlık sorunlarından korumak iş sağlığının temel amaçları arasındadır. Bu temel amaç çerçevesinde kapatılması zorunlu olmayan her işyeri için alınması gerekli pek çok tebdir mevcut. Peki işyerleri kendilerine yasal olarak zorunlu kılınan tüm önlemleri alsalar dahi işyerindeki çalışanlarında ortaya çıkan Covid-19 hastalığının hukuki karşılığı ne olmalıdır?

Bu konudaki en büyük kafa karışıklığı ise böyle bir durumun iş hukuku bakımından iş kazası mı meslek hastalığı mı olduğu yönündedir. Sorunun cevabı ise pek çok farklı açıdan değişiklik arzediyor.

Mevzuatımızda iş kazaları, sosyal güvenlik hukuku, iş sağlığı ve güvenliği hukuku, borçlar hukuku ve ceza hukuku gibi farklı boyutlara sahip olması nedeniyle farklı kanunlarda düzenlenmiştir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda iş kazası “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay” şeklinde tanımlanmışken 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun’u benzer bir tanımı biraz daha geniş şekilde yapmaktadır.

Ancak her ne olursa olsun, iş kazasından bahsedebilmek için işverenin, sözleşmeye aykırı hareketi, kusur, zarar ve hareket ile zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekecektir.

İşveren, iş sağlığı ve güvenliği bakımından yükümlülüklerini yerine getirip, tüm risklerin bertarafı için azami özeni göstermek zorundadır. Fakat alınan tüm önlemlere rağmen, işverenin talimatları çerçevesinde işçinin iş görme edimini yerine getirdiği sırada Covid-19 sebebiyle hastalanması halinde iş kazasından bahsetmek mümkün olabilecektir.

Zira, Covid-19’un neden olduğu sonuçlar açısından halihazırda bu konuda oluşmuş bir içtihat olmasa da, verdiği emsal bir kararda Yargıtay, işçinin domuz gribi nedeni ile vefat etmesinden dolayı işvereni sorumlu tutmuştur (Yargıtay 21.Hukuk Dairesi 2018/5018 E., 2019/2931 K. 15.04.2019).

Yine yaşanan güncel gelişmeler nedeniyle, halihazırda İl Sağlık Müdürlükleri tarafından hastane ve diğer sağlık kuruluşları yönünden yapılan resmi bildirimlerde bu hastalığın tespit edildiği sağlık çalışanları için teşhisi koyan hekim tarafından iş kazası bildirimi yapılması gerektiği konusunda bilgilendirmeler yapılmıştır. Dolayısıyla, somut durum açısından idare nezdinde sağlık çalışanları açısından Covid-19’un, bir iş kazası hali olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla salgın süresince işçi ve işveren tarafından her türlü önlem alınmasına rağmen mutlak bir kontrol edilebilirlikten söz etmek mümkün olmadığına göre, hastalığa yakalanma durumunda, işçi açısından bunun daha ziyade “iş kazası” olarak değerlendirilmesi, her işin kendi özelinde değerlendirilecek dahi olsa, mümkün olacaktır.

Fakat, Covid-19’un sonuçlarının bununla kalmayıp, hastalığa maruz kalım riskinin yüksek olduğu işlerde çalışan, meslek dışı etkilenimle açıklanamayan ve iş kazası olarak değerlendirilmeyen durumlarda, rastlantısal olarak değerlendirilmeyen COVID-19 hastalarının durumunun daha farklı ele alınması gerekecektir.

Meslek hastalığının tanımı ana hatları ile iki ayrı kanunda yapılmıştır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre, “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hâlleri” meslek hastalığı olarak tanımlanmışken, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda ise meslek hastalığı için, “mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık” tanımlamasına yer verilmiştir.

Meslek Hastalığı; iş kazasından farklı olarak, tekrarlanan bir sebebe bağlıdır ya da işin yürütüm şartları yüzünden ortaya çıkar. Dolayısıyla meslek hastalığının oluşumu uzun bir sürece bağlıdır.

Bu nedenle de 5510 sayılı Kanun’a dayalı olarak yürürlüğe girmiş olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nde hangi hallerin meslek hastalığı sayılacağı ve bu kapsama girmeyen hastalıklar için ortaya çıkacak uyuşmazlıkların, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nca karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

Covid-19 açısından bakılacak olursa, koşulların son derece kısa bir zamanda ortaya çıkmış olması mevzuat yönünden meslek hastalığında aranan şartların oluşmasına henüz yeterli değilmiş gibi gözükse de pandemi halinin özerk yapısı nedeniyle özellikle sağlık gibi belirli meslek grupları açısından konunun daha farklı değerlendirilmesi gerecektir.

Halihazırda her ne kadar Yönetmelik’te ya da güncel başka bir mevzuat ile Covid-19’a maruz kalım riskinin yüksek olduğu işler açısından meslek hastalığı bağlamında bir değişiklik yapılması söz konusu olmamışsa da bu yönde bir çalışma yapılması ya da T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan gelecek bir açıklama tereddütleri giderecek nitelikte olacaktır.

İşverenin, çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği açısından objektif özen yükümlülüğü ve kusur sorumluluğu bulunmaktadır. Verilen sınavlar açısından hukuk sisteminin de gerek çalışanların hak kaybına sebebiyet verilmemesi gerekse işverenin sorumluluğunu hakkaniyete aykırı şekilde genişletmemek adına vereceği sınavda, Yüksek Mahkemeler, İdare, Yüksek Kurullar ve Bakanlıklar nezdinde ortak sonuçlara ulaşılacak kararlara ihtiyaç bulunmaktadır. Aksi taktirde Covid-19’un sağlık üzerinde yarattığı sonuçlara çare bulunacak olsa dahi hukuksal olarak yarattığı krizin izleri uzun yıllar hafızalardan silinmeyecektir.

Av. Gonca Tekeli